“Sessiz Bahar” kitabının tetiklediği çevre hareketi sayesinde kimyasal tarımın zehirli etkilerini başından itibaren biliyorduk. Yaşanan büyük çevresel hasar, yaygınlaşan hastalıklar ve direnç kazanan zararlıların yanı sıra insan sağlığına ilişkin sorunlar da ortaya çıktı.
Sessiz Bahar, Rachel Carson tarafından 1962 senesinde yazılmış bir çevre bilimi kitabıdır. Kitap gelişigüzel zararlı ilacı kullanımının özellikle kuşlar üzerindeki zararlı etkilerini ortaya koyuyordu. Carson, kimyasal endüstriyi bilgi kirliliği yaratmakla, kamu görevlilerini de endüstrinin savlarını sorgulamadan kabul etmekle suçluyordu.
Bu yazı 31 Mart 2018 tarihinde Yeşil Gazete‘de yayımlanmıştır.
Toprak deyince çoğumuzun aklına cansız, durağan ve bitkiler ve hayvanların yaşaması için var olan inorganik bir tabaka gelir. Bunun eksik bir tanım olduğunu artık biliyoruz; toprak, içinde karmaşık ilişkiler ağını barındıran, canlı bir ekosistem. Ayaklarımızın altındaki bu “dünyanın” farkına varıp onu derinlemesine keşfetmek; gezegen üstündeki – varsa – geleceğimize kılavuzluk edebilir.
Çerçevesini çizeceğim bilgilere erişim yaklaşık 150 yıllık bir çalışmayla sağlandı. Gözle, hatta çoğu mikroskopla dahi göremeyeceğimiz bu dünyanın keşfi, 1885’te Albert Bernhard Frank’ın yazdığı bir makaleyle başlıyor. Bilgilerimizin bugünkü haline gelmesini sağlayan en önemli teknolojik gelişmeler arasında ışık ve elektron mikroskopları var. Böylesi mikroskoplarla artık toprağın içindeki mikrobiyolojik canlıların birbirleriyle ve bitkilerle (ve hatta karasal memelilerle) kurdukları ilişkileri anlayabiliyor; 1990’lar itibariyle yapılan çalışmalar sayesinde de bu bilgileri bitkisel üretim alanlarımızda kullanabiliyoruz.
2015, Uluslararası Toprak Yılı1 ilan edildi ve şu anda bundan daha önemli ancak birkaç konu olabilir. Toprak Yılının amaçlarından biri “sivil toplumda ve karar alıcılar arasında toprağın insan hayatındaki temel rolleriyle ilgili tam bir farkındalık yaratmak”tır.
Bir diğeri ise, “toprağın, gıda güvenliği ve iklim değişikliğine adaptasyon için öne çıkan katkılarının tam olarak bilinmesini sağlamak.” İklim aktivistlerinin toprak ve arazi iyileştirmesi konularına değindiğini nadiren görürsünüz2, oysa belki de herkesin endişelerine çözüm getirecek en kapsamlı konu budur.
İklim değişikliğinin gerçek olup olmadığı ya da iklim değişikliğinin insan eliyle yapılıp yapılmadığı hakkında kavga etmek yersizdir. Sıcaklığın gerçekten yükselip alçaldığını ya da buzulların küçülüp büyüdüğünü tartışmak zaman kaybıdır.
(daha&helliip;)
Greening the desert videosu, dünyanın en kötü tarımsal senaryolarından birinde, Ürdün’de çölleşmiş bir arazide Geoff Lawton ve yerlilerin yaptığı permakültür uygulamalarını ve sonuçlarını anlatıyor. Permakültürün çevreyi ve yaşamlarımızı nasıl değiştirebileceğine dair güzel bir örnek görmek için videonun 5 dakikalık bölümünü aşağıda izleyebilirsiniz.