Permakültüre Giriş Eğitimimizi Tamamladık

3-4 Mart 2012 tarihlerinde permakültüre giriş kursumuzu eğitmenimiz Mustafa Fatih Bakır ve yaklaşık 25 kişilik katılımcı grubumuz ile tamamladık, katılım sertifikalarımızı aldık. Normalde permakültür tasarım kursları 72 saat ve genelde 12 günde tamamlanan uygulamalı kurslar. Permakültüre giriş kursu ise 12 saat süren ve permakültürün temel ilkelerinin, felsefesinin tanıltıldığı başlangıç düzeyinde bir kurs.

Öncelikle permakültürün sanıldığının aksine bir organik tarım yöntemi olmadığını, bir tasarım bilimi olduğunu öğrendik. Permakültürcülerin neden bu yöntemi seçtiklerini, motivasyonlarının ve amaçlarının ne olduğunu, permakültürün faydalarını örnekler üzerinden tartıştık.

Çoğumuz içinde bulunduğumuz dünya düzeni ve hâlihazırda yaygın olarak kullanılan ekonomik, politik, ziraî, vb. sistemlerde yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındayız. Kirlilik, savaşlar, açlık, adaletsizlik gibi sorunlar etrafımızı sarmış durumda. İşte tüm bu sorunlar bir şeyler yapmamız gerektiğini gösteriyor bizlere. Permakültürcüler enerjilerini sistemin neden bu hale geldiğini sorgulamakla harcamak yerine çözüm önerileri geliştirmeyi tercih ediyorlar.

İnsanoğlunun sonunu getirecek üç temel sorunumuz var. Bunlar önem sırasına göre şöyle:

  1. Toprak kaybı
  2. Ormansızlaşma
  3. Kirlilik

Bunlardan toprak kaybının en büyük sebebi ise tarım maalesef. Bugün dünyada en çok tarımı yapılan bitkiler buğday, mısır, pirinç, soya ve patates. Bunların tarımı sebebiyle yılda hektar başına 500 ton toprak kaybediliyor. Bu kadar toprağın oluşma süresi ise 40-80 yıl.  Bu noktada permakültürün kurucusu olan Bill Mollison‘ın cümlelerine yer vermek gerek:

“Şeytanca bir deha uğraşsa konvansiyonel tarım kadar yıkıcı bir şey bulamazdı.”

“Dünyamız artık modern ziraatin, monokültürel ormancılığın ve düşüncesiz yerleşim tasarımının verdiği zararı kaldıramayacak duruma geldi, ve yakın gelecekte enerji israfının ya da insan kaynaklı kirlilik ve iklim değişikliği nedeniyle bildiğimiz şekliyle uygarlığın sonunu göreceğiz.”

Bu sebeple önümüzdeki 20 yılın düşündüğümüzden çok farklı olabileceğini, hatta devletlerin çöktüğünü bile görebileceğimizi söyleyebiliriz. Permakültürde bu sorunlara odaklanmıyoruz, bunun yerine hemen bir şeyler yapmak için davranıyoruz. En büyük sorunumuz toprak kaybı ise onu kaybetmeden hayatımızı devam ettirmenin yollarını aramalıyız. Hem ihtiyaçlarımızı kazanmak hem de toprağı kazanmak olmalı amacımız. Kaybedilen topraktan kastettiğimiz kaybedilen mineraller değil, toprağın içinde yaşayan bakteriler ve mantarlar gibi canlılar. Richard Heinberg‘in makalesine göre bugün önümüze gelen ve 1 kalori enerji veren bir besin için 10 kalori enerji harcanıyor. Bunu yapmak için geçmişten güneş enerjisi çalıyoruz. 1 saat araba sürerken harcadığımız yakıt 1 hektar orman alanına yüz yıl boyunca vuran güneşten geliyor. Petrol enerjisinin yerine alternatif enerji kaynakları düşünülüyor, ama asıl sorunumuz tükenen enerji kaynakları değil ki tükenen toprak!

Permakültür diretmek anlamına gelen permanens ve insanın dünyada ikâmeti anlamına gelen culture kelimelerinden oluşan,  insanın dünyada ikâmetinde diretmek anlamına gelen ve insanın akıl, vicdan ve erdem sahibi olabileceğini gösteren bir sistemdir. Permakültürde istemediklerimize değil istediklerimize odaklanıyoruz. Ne istiyoruz?

  1. Temiz hava
  2. Temiz su
  3. Temiz, besleyici, sağlıklı gıda
  4. Soğukta kendini ısıtan, sıcakta soğutan, suyunu toplayan barınak
  5. Uyumlu toplum, yardımlaşma ve dayanışmaya dayalı insan ilişkileri

Ve bunları sürdürülebilir şekilde sağlamak istiyoruz. Fast-food zincirlerinden beslenerek barışsever olduğumuzu iddia edemeyiz o halde.

Bu noktada Pasifik’te bir adada bulunan ‘ohana’ kabilesi sistemine bakmakta fayda var. Burası eğimin 64 dereceye kadar çıktığı zor bir bölge. Her aile bir yağış havzasına yerleşiyor. Öğrenilmiş derslerden çıkan tabular var. Buradaki en büyük tabu tanrıların ormanı. O ormandan çöp çıkarmak bile yasak, ağır cezaları var. Çünkü aldıkları derslerden biliyorlar; oraya verilen zarar bütün sistemi çökertebiliyor ve sonrasında kabileler arasında savaşlar çıkıyor. Bu kabile sahil şeridinde 150m’lik Hindistan cevizi ağacı seti koyuyor mesela, bu ağaçlar tsunamiyi engelliyor. Efes ve Milet’in terk edilmesinin sebebine bakalım:  Artan nüfus yüzünden yamaçlarda yapılan tarım, toprağın suyla birlikte akmasına ve denizi doldurmasına sebep oluyor, liman şehrinin denizden uzaklaşması da şehrin sonunu getiriyor. Permakültür yeni bir şey değil aslında; bu eski bilgilerin derlenmesi.

Permakültür etik temelli sürdürülebilir sistem tasarımı bilimidir. En azından kurulması ve ömrü boyunca bakımı için ihtiyaç duyduğu enerjiyi üreten bir sistem sürdürülebilirdir. Hedefimiz her zaman artı değer üretmek, kullandığımızdan daha fazlasını üretebilmektir. Termodinamiğin iki yasasını hatırlayalım:

  1. Enerji/madde yoktan var, vardan yok edilemez, sabittir.
  2. Hiçbir enerji dönüşümü %100 verimli değildir (entropi artmaktadır).

O zaman sürdürülebilirlik teknik olarak mümkün değil, peki o halde doğa bunu nasıl yapıyor? İşte o yüzden doğayı anlamamız ve ders almamız gerekiyor. Termodinamiğin kuralları kapalı sistemler için geçerli. Dünya kapalı bir sistem ama bir de güneş kaynağı var. Dünyanın sürdürülebilirliğinin sebebi fotosentez.

Bilim güvenebileceğimiz örüntülerin keşfidir. Doğayı gözlemliyoruz, anlıyoruz ama onu yok etmeye devam ediyoruz.

Permakültür tasarımındaki yapıları ikiye ayırabiliriz.

  1. Görünür yapılar (bunlar bizim şekillendirebileceğimiz yapılar): Alt yapı, bitki ve hayvan sistemleri, mimari, ulaşım-taşıma, arazi, su, enerji, rüzgar yapıları
  2. Görünmez yapılar: Kanunlar, yasal ve tüzel yapılar, ekonomi, kültür, tasarım

Doğal sistemlerin ilkelerine bakıyoruz:

  1. Her şey başka şeylerle ilişki içindedir
  2. Hiçbir şey sonsuza kadar yaşamaz
  3. Etkileşimli çeşitlilik

“Her öğe birden çok işleve hizmet eder, her temel işlev birden çok öğe tarafından desteklenir. Bu şekilde denge, kararlılık ve direnç oluşur.”

“Sorun çözümün ta kendisidir.”

“Nefret ettiğin, ondan nefret etmeye devam ettiğin sürece lanetindir.”

Doğanın anlattıklarını dinlemek lazım. Mesela akasya ağaçları dikenlidir. Bir yerde çok akasya ağacı yani çok diken varsa o yerin uzak dur benden, burası onarım altında demek istediğini anlayabiliriz. Toprak verimsizleşmiş demek ki ve akasya orayı ardıl bitkiler için onarıyor. O evre tamamlandığı zaman da ardıl türler çıkıyor zaten. Mesela bir arazide çok deve dikeni varsa orada iyi enginar yetişir ve enginar ektiğimiz zaman deve dikeni de eskisi kadar çok çıkmayacaktır. Bir toprakta doğal olarak yetişen bitkinin evcilleştirilmiş akrabasını verimli bir şekilde yetiştirebiliriz.

Dünyadaki sera gazı salınımının büyük kısmı toprağın sürülmesinden kaynaklanıyor çünkü alt katmandaki karbonlu kısım oksijenle temas ediyor ve karbondioksite dönüşüyor. Şu anda her 6 dakikada 1 tür yok oluyor dünyada. Ama kritik türler var arılar gibi. Eğer bizim farkında olmadığımız bir kritik tür kaybolursa sistem birden çökebilir.

Etik, bencillikle ilgilidir. İki tür bencillik vardır:

  1. Cahil bencillik
  2. Aydınlanmış bencillik

Bir şeyi başkalarına zarar verdiğimizi gördüğümüz halde yapmaya devam ediyorsak cahil bencillik, sonuçlarını dikkate alıp yapmıyorsak aydınlanmış bencillik olur. Geçmişten ders alan bir türüz. Kabile kültüründe tabuların oluşmasına bu etik alt yapı sebep olmuştur.

Permakültürcüler yaşam etiği kavramını ortaya çıkarıyorlar:

  1. Dünyayı gözet
  2. İnsanı gözet
  3. İhtiyaçları olabildiğince kısıtladıktan sonra artanı ilk 2 ilkeye vakfet

İhtiyaçlarımızı karşılarken doğaya zarar vermekten ziyade yarar sağlayabiliyor muyuz? Sistemimizi bunu sağlayacak şekilde düzenledik mi? Bunları başardıktan sonra artanı (bu artan ürünümüz, paramız ya da zamanımız olabilir) diğerlerinin de bunu gözetebilmesi için vakfediyoruz.

Doğada hiçbir şey sabit değildir ve değişim içindedir ama yine de değişmeyen örüntüler vardır. Güneşin önüne bazen bulut çıkar, aydınlanma değişebilir ama güneşin doğudan doğup batıdan batması hiç değişmez. İşte permakültürcüler tasarımlarını bu değişmeyen ilkelere göre yaparlar. Permakültür tasarımcısı daha çok insan yerleşimi tasarımı yapar. Bunu yaparken bir tasarım aracımız var:

  1. İçsel enerjiler (insan kaynaklı, bizim kontrolümüzde olan)
  2. Dışsal enerjiler (üzerinde kontrolümüz olmayan; rüzgar, güneş gibi)

İçsel enerjilerin en iyi şekilde değerlendirilmesini sağlayan aracın adı mıntıka analizi ve planlamasıdır. Dışsal enerjiler içinse dilim analizi ve planlaması aracı kullanılır.

Mıntıka Analizi ve Planlamasıı
Dilim Analizi ve Planlaması

Doğa sürekli değişse de bu değişimin gerçekleştiği sınırlar vardır. Enerji harcanıp bu sınırların dışına çıkıldığı zaman doğa tekrar sınır içine çeker, sınırın dışına çıkarmak için tekrar enerji harcamak gerekir. İhtiyaçlarımızı doğayla inatlaşmadan onu anlayarak karşılarsak daha az enerjiyle daha kolay elde ederiz.

Örüntülerin ve kenar etkisinin tasarım açısından önemi büyüktür. Her şey iki farklı ortam arasındaki arayüzde gerçekleşen birer olaydır. Doğada çeşitli büyüklük dereceleri vardır (genellikle 7, en az 5 en çok 9). Örneğin insan eklemleri, ağaç dalları gibi. Örüntüler bir araya gelerek döşemeleri oluşturur. Örüntülerin sebebi enerji verimliliği, sonucu da enerji verimliliği. Kabilelerde bunların önemini görebiliyoruz. Örüntüler dövmeyle, şarkıyla, dansla şifreleniyor ve bir olayla karşılaşıldığı zaman hemen hatırlanıyor.

Permakültürde sadece tasarımı değiştirerek verimi artırabiliyoruz. Tasarımda önceliğimiz şu şekildedir:

  1. Su yapılarını tasarla (hendekler, barajlar)
  2. Eğimi 1:4’ten fazla alanları ormana ayır
  3. Erişim yani yolu tasarla
  4. Yapıları tasarla
  5. Bitki ve hayvan sistemlerini mıntıka ve dilim analizi ile tasarla.

Mevcut sistemlerin verimliliğini sorgulamak gerek. Örneğin 1 ton buğday yaklaşık 2 dönüm arazide yetişir. 1 kestane ağacı yaklaşık 1 ton kestane verir. Kestane unu buğday unu yerine kullanılabilir. Her ağacın 200m2 alan kapladığını ve ağaç bakımının kolaylığını düşünürsek kestane ağaçlarından un elde etmenin mekan, zaman ve enerji açısından daha verimli olduğunu görürüz. Peki neden bu yöntem yani tek yıllık değil çok yıllık bitkilere yönelme yaygın değildir. İşte bu noktada ekonomik sistemlerin işleyişine bakmak gerekir. Tahıllar depolarda saklanabilen ve üzerinden vergi alınabilen ürünler, bu yüzden devlet politikalarında önemli yere sahip olmuşlar tarih boyunca.

En son olarak permakültürcülerin mal varlıklarını korumak için neler yaptıkları üzerine konuştuk. Bill Mollison bu konuda yeni şeyler bulmak yerine mevcut büyük şirketlerin mal varlıklarını korumak için yaptıklarını örnek almayı öğütlüyor, çünkü sistem onların lehine işliyor ve onların yöntemleri kullanılırsa yasal olarak sıkıntı çekme olasılığı en aza iniyor.

Permakültürle ilgili her türlü bilgiye ulaşabileceğimiz internet adreslerini aldık:

internationalpermaculture.com, Uluslararası site

permacultureturkey.org, Permakültür Türkiye sitesi

marmaric.org, Eğitmenimizin dahil olduğu oluşumun sitesi

www.permacultureglobal.org, Worldwide Permaculture Network (Facebook tarzı)

Kurs boyunca ilgimizi çekebilecek çeşitli videolar, belgeseller, kitaplar ve filmler üzerinde de konuştuk:

Bill Mollison “Permakültüre Giriş“, permakültürün temel ilkelerinin anlatıldığı kitap.

Permakültüre Giriş, Bill Mollison

Chris Martenson “The Crash Course“, dünyanın geleceği ile ilgili online olarak izlenebilecek bir belgesel.

Food Inc., mevcut endüstriyel gıda sisteminin iç yüzünü anlatan film.

Food Inc.

END:CIV, Derric Jensen’in End Game 1 ve End Game 2 kitaplarından esinlenilerek oluşturulan online olarak izlenebilecek bir belgesel.

Arctic Dreams, Barry Lopez isimli kutup araştırmacısının kutuplarda hayatta kalma sürecinde doğayı anlamasını ve bu şekilde bilimi tarif etmesini anlattığı kitabı.

Queen of The Sun, arıcılıkla ve arıların önemi ile ilgili bir belgesel.

Benoit Mandelbrot “Fraktal Geometri“,  doğadaki örüntülerin matematiksel ifadesi.

Dikdörtgenlerden spiral oluşumu

Nature by Numbers, doğadaki örüntülerin matematiği ile ilgili kısa bir belgesel.

Ron Eglash “African Fractals“, Afrikalı köylerin fraktal yerleşimini anlatan çalışma.

John Zerzan “Gelecekteki İlkel“, ilkel olarak tabir ettiğimiz kabilelerin bilgeliğini gösteren, asıl ilkel olan onlar mı yoksa onlara ilkel diyen uygar insan mı diye düşündüren, örneklerde Aborjinlerin yaşantılarına yer verilen ve temelde modern üretim toplumuyla ilkel toplumların yaşam alışkanlıkları, kavramsallaştırmaları, düşünme şekilleri üzerine denemelerden oluşan kitap.

Chinampa, normalde ne su ne topraktan üretim yapılmasına el vermeyen bataklıkların adacık haline getirilmesiyle çok çeşitli üretime olanak sağlayan dünyanın en verimli tarım sistemi.

Chinampa

D. F. Beddoe “Biological Ionization“, toprağın organik madde ihtiyacını anlama yöntemini bulabileceğimiz kitap.

Son olarak Marmariç Permakültür oluşumunun etkileşim içinde olduğu oluşumları konuştuk:

Buğday Derneği

Doğa Derneği

Bayramiç Yeniköy

Datça’da Tuğrul ve Pınar çifti

Çiftçi-Sen ve Kibele Kooperatifi

Slow Food Anadolu

Eğitimcimiz Mustafa’nın kursun başlangıcında dediği gibi, bu eğitimden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değil bizim için.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*