PATRICK WHITEFIELD, NDA,
![]() |
Dip. Perm. Des. Permakültür konusunda yazar, desinatör, danışman. Somerset de küçük bir çiftlikte büyüdü. Bedfordshire, Shuttleworth kolejinden tarım teknisyenliği diploması aldı. Daha sonra Büyük Britanya, Orta doğu ve Afrikada tarım konusunda pratik tecrübe edindi. Uzmanlık alanına giren birçok konunun arasında organik/ bijolojık sebze, meyve yetiştirme, uygulamalı doğa koruma, saman çatı ve tipi yapımı gibi el sanatı var. Yeşil hareket içinde yıllarca aktif çalışan yazar the Ecology party içinde tanınmış bir üyeydi. Yazar permakültür alanında öğretmen ve yazar olarak çalışmakta.
GİRİŞ
Permakültür tüm dünyada Zimbabve’den Sibirya’ya, Nepal’den Kaliforniya’ya, sürdürülebilir hayat tarzına bakıştır. Bu yazı permakültüre giriştir ve daha çok Büyük Britanya’da yaşayanlara yöneliktir. Permakültürü açıklayarak değişik durumlarda şehirde veya kırsal alanda nasıl uygulanacağına yönelik örnekler veriyor.
PERMAKÜLTÜR NEDİR?
Dünyamızın dayanma sınırına geldiği konusundaki farkındalık günümüzde artmıştır. Aynı hızla çevreyi kirleten maddeler yaratmaya devam edemeyeceğimiz gibi enerji ve hammaddeleri artan bir iştahla sonsuza kadar tüketemeyeceğiz. Fosil yakıtları ve petrolü düşüncesizce harcayarak, ürettigimiz yiyecek, bir kalori verirken, aynı yiyeceği üretmek için on kalori harcayan bir sistem geliştirdik.Yiyecek üretiminde kimyasal gübre gibi yoğun enerji harcayan zehirler yerine, biyolojik metodlar kullanarak enerji israfı azaltılır ama klasik tarım yine de büyük ölçüde makinalara ve transporta bağımlıdır.
Tabağımızdaki yemek bu işlemle ürettiğinden daha çok enerji tüketir. Geleneksel küçük tarımla bu durum tamamen tersine çevrilir, yiyeceği üretmek için harcanan her kaloriden on kalori kazanırız. Bu durumda harcanan enerji çiftçinin ve hayvanların harcadığı enerjidir. Bu durumda korkutucu olan, seçimimizin enerji israf eden modern hayat şekliyle, köle gibi çalışma arasında olmasıdır. Fakat üçüncü bir yol var, bu da permakültürdür.
Permakültürdeki düşünceler ve bilgi geleneksel tarım yöntemlerini içerdiği gibi, modern teknolojiyi ve bilimi de temel alır. En önemli olan özelliği doğanın ekolojik sistemini örnek almasıdır. Doğal bir ormanı düşünün. En yukarda çatı gibi ağaç dalları, aşağıda küçük ağaçlar, yüksek ve alçak boyutta çalılar, toprağı örten bitkiler, toprak seviyesinin altındaki bitkiler ve değişik yükseklikte sarmaşıklar. Bitki çeşitliliğini bir buğday tarlasıyla karşılaştırın. Düşünün, bu orman sadece yenilebilir bitkilerden oluşsa ne bolluk olurdu ve buğday tarlasının sağladığı kazancı fazlasıyla aşardı.
Ormanın bu yüksek biyolojik kütleyi üretebilmek için sadece güneşe, yağmura ve toprağa ihtiyacı var. Buğday tarlasının ise fazladan sürülmeye, tırmıklanmaya, tohum ekilmesine, gübrelenmeye, yabani otların ayıklanmasına ve haşeratla mücadele edilmesine ihtiyacı var. Tüm bunların olması insan gücüyle veya fosil yakıtla mümkün. Ormana benzeyen ama yenilebilir bitkilerden oluşan bir ekosistem yarattığımızda, petrolsüz yaşayabiliriz. İşte permakültür fikrinin temeli bu: yiyecek üreten ekosistemi yaratmak.
UYGULAMA NASIL OLUR?
Ormanın kendiliğinden verimli olmasının nedeni çeşitliliğidir. Önemli olan sayı olarak çeşitliliğinden çok çeşitlerin arasındaki bağlantıdır. Hepimizin kafası “orman kanunu”, “güçlü olan yaşar” gibi deyimlerle doldurulmuştur ve yabani hayvanların doğal ilişkisi bize rekabet olarak öğretilmiştir. Gerçek olan işbirliğinin önemidir, özellikle de değişik türlerin birbirleriyle bağlantısına bakıldığında bu anlaşılır. Değişik bitkilerin topraktan farklı mineralleri alma özellikleri vardır.
Yapraklar döküldüğünde veya bitkiler öldüğünde, bu mineraller yakınlarındaki diğer bitkiler tarafından alınır. Bu direkt gerçekleşmez, mantarlar ve bakteriler arcılığıyla ölü organik maddeler değişime uğrar ve bitkiler bunu kökleriyle alır. Aynı zamanda yeşil bitkiler mantarlara ve bakterilere ihtiyaçları olan enerjiyi sağlar. Böcekler çiçeklerden beslenir ve karşılığında polenleri taşır. Aromalı bir çok bitkinin salgıladığı kimyasallar yakınlarındaki bitkilere iyi gelir. Ne kadar yakından bakılırsa, karşılıklı ilişkilerin zenginliği o kadar farkedilir.
Permakültür içindeki ekosistem gerçekten ormana benzer. Özellikle de forest garden (orman bahçesi) meyva ağaçlarının, küçük yaban meyvası çalılarının, baharat otlarının ve sebzelerin birlikte, bir türün diğeri üzerinde yetiştirildiği bahçeler. Başka durumlarda mesela evin güneyinde camla kaplanmış bir dışarı odası yeterince açık bir örnek değildir. Dış oda gündüzleri eve sıcaklık verir, evde akşamları dış odanın sıcaklığını sağlar, böylece hassas bitkiler kışın bile yetiştirilebilir. Bina ekosisteme benzemese de kullanılışında temel alınan, elverişli bir ortam sağlamasıdır. Ekosistem ve permakültürün işleme prensibi budur. Buna ulaşmak için gerekli olan iyi düşünülmüş bir biçim vermedir (desen). Elverişli ilişkiler ancak nesneler, birbirleriyle bağlantılarının doğru olduğu yerde durduğu zaman yaratılır. Bundan dolayı permakültür her şeyden önce bir planlama sistemidir. Hedeflenen, kas gücünü ve fosil yakıtları ve onların yolaçtığı kirlenmeyi devre dışı bırakmaktır. Permakültür ?bütünü? içerir. Birisi tarım alanını temelde klasik yöntemle işlediğini ve bir kısmında da permakültür uyguladığını iddia ederse yanılır. Bu, permakültür değildir. Permakültür bütünü görme stratejisidir. Değişik bölümler arasındaki bağlantıyı keşfetme ve daha iyi bir uyumun sağlanması için nasıl bir değişimin yapılacağını değerlendirmedir. Bu yeni öğeleri ve metodları devreye sokmayı içerebilir, özellikle yeni başlanan bir yerin bütününü görmenin sonucunda değişikler yapılır. Permakültür, permanent (kalıcı) agrikültür (tarım) olarak başlasa da her şeye uygulanabilir. Şimdi daha çok permanent kültür olarak görülmekte. Kapsadığı alanlar; inşaat, şehir planlaması, su sağlama ve su arıtma olduğu gibi ticari ve ekonomik bir sistem de olmuştur. Sürdürülebilir yaşam alanlarının biçimlendirilmesi olarak da tanımlanabilir.
HER ŞEY NASIL BAŞLADI
Permakültür yeni bir fikir değil. Dünyanın bir çok yerindeki halk grupları mesela güney Hindistan?ın Kerala bölgesinde yaşayanlar ve Tazmanya?nın Chagga halkının bahçeleri ormanı andırır. Ağaçlar, sarmaşıklar, çalılar, otlar ve sebzeler ormanda olduğu gibi bir aradadır. Bu tarım şekliyle elde edilen ürün, meyva ve sebze bahçesinin ayrı olduğu tarımdan elde edilen üründen daha fazladır. Bahçeler küçük olmalarına rağmen insanların yiyeceklerini ve çoğu ilaçlarını sağlar, hem de bir kısmını satabilirler. Geleneksel sistemden permakültür çok şey öğrenmiştir ve ayrıca daha sonra geliştirilen metodları da almıştır. Mesela biyolojik tarım, özellikle de toprağın kazılmayan versiyonu ve güneş ısısı tekniği permakültürün önemli parçalarıdır. Permakültür için önemli olan bir çok fikrin sadece permakültüre ait olmadığını bilmek önemlidir ve ayrıca sürdürülebilir hayat için çalışmalar yapan başkalarına da minnet duyulmalı. Permakültürün katkısını karakterize eden başlıca iki şey var. Birincisi planlama ögesi, birçok parçayı biraraya getirerek herbirinden mümkün olduğunca çok yararlanabilmek.
İkincisi de bir çok “yeşil” fikri genel bir çerçevede tutarlı birleştirmesidir. 1978’de iki Avusturalyalı Bill Mollison ve David Holmgren tarafından yazılan “Permaculture One” kitabından sonra kelime olarak permakültür kullanılmaya başlandı. Bill Mollison hayatının büyük bir kısmını ormanda ve arazide geçirmiş hem orman işçisi hem de bilim adamı olarak. Ona ilham veren ormanın nasıl işlediğinin farkına varınca “bunu gerçekleştirebilirim” demiş kendi kendine. 1960-1970’li yıllarda Bill de bir çok insan gibi şimdiki (Batı) kültürünün çıkmaz bir sokağa girdiğini ve bu çıkmazın felaketle sonuçlanabileceğini kavradı. Dünyayı yönetenleri gelişmeyi doğru bir çizgiye çekmeleri konusunda ikna etmek için, birçok protesto hareketlerine katıldı. Zamanla bununla bir yer varılmayacağını, gerçek değişimin yukardan aşağı değil, aşağıdan yukarı olacağına ikna oldu. Protestolardan vazgeçti, evine dönüp bahçesini işlemeye başladı. Orada permakültür doğdu. Permakültür başkalarından bir şey talep etmeden, kendi işini yapıp, büyük ölçüde hayat tarzını değiştirmeyi kapsar. Bu politik çalışmayı reddetmek değildir. Politik düzeyde verilecek birçok kararlar vardır, hem bugün, hemde gelecek için. Bunun yanı sıra bir sorun karşısında reaksiyonumuz “bir şeyler yapılmalı” değil, “ne yapabiliriz” olmalı.
ETİK İLKELER
Permakültürün temel düşüncesi neyin doğru olduğu konusundaki düşüncemizi gerçekleştirme isteğidir, sorunun değil çözümün parçası olmaktır. Başka bir deyimle etik davranıştır. Şöyle özetlenebilir:
DÜNYAYI GÖZETMEK
Kendi yararımıza aydınlanma olarak görülebilir: Biz insanlar dünyaya ve onun yaşayan sistemine bakım göstermeliyiz çünkü hayatımızın devamı için buna bağımlıyız. Daha derin bir kavrayışsa, “dünya tek bir canlı organizmadır, biz insanlar, bitkiler ve hayvanlar aynı şekilde bunun parçalarıyız”. Başka bir türe göre daha fazla yayılma ve yaşama hakkımız yok. Bundan dolayı dokunulmamış doğayı korumayı görev olarak üstlenmeliyiz. Permakültür temel alınarak biçimlendirilmiş hayat alanları, şimdiki tarım ve endüstri yöntemlerinin toprakta yol açtıkları zarara göre daha özenlidir. Fakat permakültür tüm dünyayı yiyecek üreten bir ekosistem haline getirmeyi içermez. Permakültürle küçük tarım alanlarında üretimi artırarak, dokunulmamış doğadan uzak dururuz. Dünyada az kalan dokunulmamış doğayı korumak için hem kampanyalar düzenlemeli hem de ne satın aldığımıza dikkat etmeliyiz. Mesela; tropik ağaçlardan elde edilen ahşap. Büyük Britanya’da doğada dokunulmamış alan yok. Her hektar insanlar ve evcil hayvanlar tarafından en üst düzeyde etkilenmiş durumda.
İNSANI GÖZETMEK
İnsana özen gösterme de dünyaya özen göstermeyle aynı derecede önemlidir. Eskiden toplumlar sürdürülebilirdi ama çoğu insan yıpranan yaşamlarıyla bunun bedelini ödüyordu. Bizim konuştuğumuz eski yaşam biçimlerine dönmek değil. Kas gücü ve fosil yakıtlar yerine, akıllı bir planlama ve düzenleme yapmaktan bahsediyoruz. Teknik çözümlerin, insani olanlardan daha kolay olduğu bir gerçek. Genelde tarımı ve endüstriyi nasıl sürdürülebilire dönüştüreceğimizi biliyoruz. Korku ve cimrilik gibi insani duygular hakkında ciddi konuşmak aynı derecede basit değil. Gerçekte bu duygular ileri adım atmamızı engelliyor. Sürdürülebilir hayat alanlarında başarımız insanları ve toprağı birlikte ele almamıza bağlı diye düşünüyor permakültür taraftarları. Bunun anlamı daha iyi iletişim ve dinlemeyle, insanların gerçek ihtiyaçlarını karşılayan şehirler kurmaya kadar uzanır.
ADİL PAYLAŞIM
Dünyanın bir dayanma sınırı var, kaynakları sınırsız değil. Bundan dolayı bizim isteklerimiz de sınırlı olmak zorunda. Her ne kadar geri dönüşüm yapsak, “çevreci” ürünler satın alsak da bu zor durumdan çıkamayız. Yenilenemeyen kaynaklardaki tüketimi etkili bir şekilde azaltmaktan başka alternatifimiz yok. Günümüz ekonomisindeki neredeyse her şey, tabağımızdaki yemeğe kadar yenilenemeyen hammaddelerden üretilmekte. Yenilenebilen kaynakların tüketim hızı kaynakların yeniden üremesinden hızlı, örneğin kereste ve kağıt. Bu fakirlik içinde yaşamalıyız anlamına gelmiyor, sadece dünyanın sağlıklı olması için tüketimimizi ihtiyacımıza göre ayarlamalıyız, diğer türlere yer bırakmalıyız. Dünyada fakirlik içinde olanlara yeterli yiyecek ve kaynak vermeliyiz ve gelecek nesillere temiz ve sağlıklı bir gezegen bırakmalıyız yani başka bir deyimle sadece bize düşen payı almalıyız. “Yaşamı değerli kılan nedir?” sorusuna, çoğu insan maddi olanlardan çok maddi olmayan dostluk ve aşk gibi şeyler olduğu cevabını verirler. Bunlar için de hiç bir sınır yoktur.
Dünyanın sınırlı olduğunu itiraf etmek, sonsuz sahip olma duygumuzdan, durmadan yeni şeyler edinme esaretinden kurtulup özgürleşmemize yardım eder ve gerçekten anlamlı olanlara zaman ve güç ayırabiliriz.
Kuzeydeki endüstrileşmiş toplumlarda yaşayanlar, güneydeki fakir toplumlardan daha fazla tüketiyoruz. BM’in tahminine göre kırk sefer daha fazla, kişi başına tüketim. Bizim dünyaya verdiğimiz zarar daha fazla. Bundan dolayı kuzeyin nüfus artışını sınırlaması önemli. Nüfus artışının nedeni oldukça karışık ve hassas bir konu. Fakat kuzey Hindistan’daki Ladakh’ta olan değişimi belgeleyen Helene Norberg Hodge’nin çalışması adam akıllı açıklayıcı. Himalayalar’ın bu izole bölgesinde, ekosistemle yaşanırken yerel halkın nüfus artışı dengeli. Fakat Hindistan hükümeti paralı ekonomiyi uygulamaya başladıktan sonra, Ladkherlerin çoğunluğu uzaktan gelen mallara bağımlı oldular ve satın alabilmelerinin tek yolu da paralarının olması olunca, nüfus artışındaki dengeleri bozuldu. Çünkü nüfus artışını dengede tutma ihtiyaçları ortadan kalktı. Şimdi nüfusları artmakta. Kuzeyde olduğu gibi güneyde de tüm klasik “gelişme”nin hedefi insanların para ekonomisine katılmalarıdır. Yerel ihtiyaçların karşılanması için yerel üretimin yerine dış ticaret geçmektedir. Kuzeyde buna ekonomik büyüme deniyor ve yaşamak için gerekli doğal kaynaklardan daha fazla uzaklaşıyoruz. Sadece kendi lokal kaynaklarımıza dönerek sürdürülebilir bir topluma erişebiliriz.
KÜRESEL SORUNLARA YEREL ÇÖZÜMLER
Dünya içinde eşsiz bir çeşitlilik barındırır. Fiziksel, biyolojik, kültürel koşullar her yerde farklılıklar gösterir. Bir coğrafya için doğru olan, başkasında doğru olmayabilir. Permakültürün ilkeleri detaylı kurallar halinde değildir. Ancak yerel bilgilerle kullanılabilir ve sonuçlar yerine göre farklılıklar gösterebilir. Klasik yöntemse geleneksel yerel yöntemleri yok ederek yerine birbirinin aynı olan global kültürü koyar. Tarımda buna yeşil devrim adı verildi ve kısa zamanda hasat çok arttı. Fakat fosil yakıtlara bağımlılıkta arttı ve yarattığı kirlilikle hem doğal sistemi hem de insan toplumunu kirletti. Bu sürdürülebilir değil. Permakültürün anafikri var olan üzerine çalışmaktır: birincisi en iyi olanı koru, ikincisi var olanı düzelt ve son olarak yeni metodarı uygula. Bu yöntemle yapılan asgari değişiklik azami sonuç verir, fazla enerji gerekmez, doğa ve insan çevresi az zarar görür. Büyük çapta uygulanabildiği gibi küçük çapta da uygulanabilir. Çözümler ülkeden ülkeye değişebildiği gibi yerel bir bölgeden başka bir bölgeye değişebilir ve hatta bir bahçeden diğerine farklı olabilir. Mikro iklim, toprağın durumu ve bitki örtüsü dikkate alındığı gibi çiftçilerin veya bahçe sahiplerinin ihtiyaçları, tercihleri, yaşam tarzları da dikkate alınır.
İKİ TAVUĞUN ÖYKÜSÜ
Pratikte permakültürün nasıl işlediğini göstermenin en iyi yolu örnek vermektir. Permakültüre göre en iyi örnek de tavuk yetiştiriciliğidir. Kafeste tavuk yetiştirmeyle yapılan karşılaştırma çok açıklayıcıdır, -özellikle de tavukların ihtiyaçlarının nasıl karşılandığı ve kazancın nasıl kullanıldığını her iki yöntemle göstererek.
KAFES TAVUĞU
Kafeste yetiştirilen tavukların yemleri, traktörle ya da diğer makinalarla yapılan tarımla, suni gübre ve zehirlerle yetiştirilir ve bunların da hem kullanılması hem de üretimi, çok enerji ve hammaddeyi zorunlu kılar. Yeme genellikle balık unu ve soyadan oluşan protein eklenir. Hem de bu, halkı protein eksikliği çeken fakir ülkelerden, ithal edilerek yapılır. Soya fasülyesi de büyük bir ihtimalle balta girmemiş ormanlar kesilerek açılan toprakta yetiştirilmiştir. Yemin karıştırıldığı fabrikaya hem çiftçiden hem de tavuk çiftliğinden trasport zorunludur. Tavuklara pompalanan su, su şebekesinden gelir. Hem tavuk fabrikasını kurmak hem de işletmek için çok miktarda enerji zorunludur, bu enerjinin içinde tavukların vücudundan çıkan ısıyı ve kötü kokuyu alması için kurulan havalandırma sistemini de eklemeliyiz. Maddi ihtiyaçları karşılamak için yapılan tüm çabalar enerji kullanımını zorunlu kılar ve çevreyi kirletir. Tavukların rahatı için hiç bir çaba gösterilmez. Ürün olarak da sadece yumurta sayılır. Yumurtadan kesilen tavuklar, düşük kaliteli et olarak satılır. Gübre kurtulunması gereken bir sorun olarak görülür. Tavukların başka katkılarının olacağı düşünülmez bile.
PERMAKÜLTÜR TAVUĞU
Permakültür tavuğunun yiyeceği genellikle evde yetiştirilir. Tavuk bahçesinde tavukların yiyebileceği tohum ve meyvaların yetiştiği ağaç ve çalılar vardır. Yiyecekleri ibiklerinin önünde yetiştiği için yemi taşımak gerekmez. Tavuklar kendi yiyeceklerini kendileri arar. Bazı zamanlar ek yem gerekebilir ama iyi işleyen bir sistemde bu ihtiyaç en aza indirilir. Tavukların kendi yemini kendi aradığı sistem, permakültürün iki önemli ilkesine örnektir; yiyeceği ve tüketicisini aynı yere koyarak aralarında karşılıklı bir ilişki olmasını sağla ve ağaç, çalı, çok yıllık bitkilerden mümkün olduğunca çok yararlan. Çok yıllık bitkilerin, tek yıllık bitkilere göre en iyi tarafı bir kere kök saldılar mı, neredeyse hiç bakıma ihtiyaçlarının olmamasıdır. Oysa tek yıllık bitkilere her yıl emek vermek gerekir. Bu sistemle yem için emek vermek gerekmez, tavuklar kendi yemleri için kendileri çalışır. Tavukların bahçesine yakın bir buğday tarlası, meyva bahçesi veya sebze bahçesi varsa tavuklar buralardan yararlanabilir. Buğday hasadından sonra tavuklar tarlaya salınırsa dökülen tahılı yerler. Böylece tavuklar kimsenin işine yaramayacak dökülen tahılı yiyerek kendileri için bir kaynağı değerlendirir. Meyva bahçesinde, yaşam evrelerinin, topraktaki kısmında olan zararlı böcekleri tavuklar yiyerek zararlı böcekleri kontrol altında tutarlar. Tavuk ve meyva bahçesi arasındaki işbirliği, permakültürün sürekli geliştirmeye çalıştığı karşılıklı yardımlaşmaya dayanan işbirliğidir.
Aynı işbirliği sebze bahçesi ve tavuk için de geçerlidir. Buna “tavuk traktörü” adı verilir -Bu yüzlerce tavuğun pulluk ya da saban önüne bağlanması anlamına gelmez-. Tavukların doğal davranışları gagalama ve eşelenmelerinden faydalanmadır. Böylece yabani otlar ve zararlı böcekler kontrol altına alınır. Tavuklar bir süre küçük bir alanda tutulur. Bunun için ya çevreleri çitle çevrilir veya taşınabilir telle çevrilmiş bir kutunun içinde tutulur. Birkaç gün gibi kısa bir zamanda bulundukları yeri temizler, gübreler ve besin ihtiyaçlarını büyük oranda karşılarlar. Tavukların ekin tarlasıyla, meyva bahçesiyle ve sebze bahçesiyle ilişkileri, permakültürün iki prensibine daha örnektir. Birincisi, her ihtiyaç birkaç yönden karşılanmalıdır. Biz de tavuklarda olduğu gibi besinlerimizi çok yönlü elde etmeliyiz. Dünyada besin ihtiyacı başlıca dört bitkiyle sağlanmakta; pirinç, buğday, mısır, patates. Değişen şartlar, mesela küresel ısınmayla bu besin maddelerinde azalma durumunda etkilenmemiz çok fazla olacaktır. Bunun için beslenmedeki ana besin maddelerini çok fazla artırmalıyız. İkinci prensip ise; her bitkinin, hayvanın ve binanın birden çok fonksiyonu olmalıdır. Bitkilerin çoğu veya hayvanlar birden çok ürün verirler. Gagalama ve eşeleme bir ürün olarak görülmelidir. Özenle seçilen hayvan ve bitkilerle, elde ettiklerimiz daha fazla çeşitlilikte olur. Tavuk besini olarak kullanacağımız bitkilerden biri de katır tırnağıdır. Tohumlarıyla sadece tavuklara yem sağlamaktan başka toprağın verimini de artırır. Havadan azot alarak toprağa verir. Ayrıca atlara ve sığırlara kışlık yem, yakıt ve tüm yıl açan çiçekleriyle (İngiltere’de) arılara besin kaynağı olduğu gibi bizim de göz zevkimize hitap eder. Biz büyük yumurta üreticileri gibi tek bir ürün peşinde değil, daha fazla ürün peşindeyiz. Permakültür bu yönüyle, klasik tarımdan daha üstündür. Ana ürün daha az olsa da toplam kazanç fazladır çünkü biz aynı zamanda birden fazla ürün elde ediyoruz.
BİRLEŞTİRİLMİŞ KÜMES VE SERA
Permakültür sisteminde kümes mümkün olduğunca yöresel üretilen malzemeyle yapılır. Bir fıçıda çatıdan akan yağmur suyu biriktirilir. Bütün yıl tavukların su ihtiyaçlarını karşılayamasa da yağmur suyunun fıçıda biriktirilmesi ile çok düşük enerjiyle, su elde edilir. Gerekli olan sadece bir fıçıyla yağmur borusudur. Olduğu yerde kullanıldığı için pompaya da ihtiyaç yoktur. Eğer şebeke suyu kullanılıyorsa kısa zamanda kendi kendini de ödeyecektir. Kümesimizin özelliği, güney duvarına yapılan seradır. Geceleri tavukların vücut ısısı serayı ısıtır, soğuk kış sabahları sera tavukların ısınmasını sağlar. Ayrıcada tavukların solunum yoluyla verdiği karbondioksit bitkiler tarafından alınır. Her iki yöntem karşılaştırıldığında ortaya çıkan model: Çalışma = sistem tarafından ihtiyaç giderilmez, Kirlilik = ürünler sistem içinde kullanılmaz. Kafes sisteminde sürekli enerji kullanımına ihtiyaç duyulur. Bu bağımlılık permakültür sisteminde birçok fonksiyonun birlikte işlemesiyle elenir.
Kafes sisteminde tavukların ürettiği sıcaklık, karbondioksit ve gübre kirlilik olarak görülürken permakültürde yararlı ürünler olarak görülür. Sistemdeki çeşitlilik tüm ürünlerden yararlanılmasını mümkün kılar. Tavuk, sera, buğday tarlası, meyva ve sebze bahçesinden oluşan sistemde değişik kısımlar işbirliği içindedir. Sadece tek kültürden oluşan kafes sisteminde işbirliği yoktur. Bu çeşitlilik ancak küçük ölçekli olunduğunda mümkündür. Yüz binlerce tavuğun birarada tutulduğu bir yerde büyük ölçülerde yem alınmasından başka çıkar yol yoktur. Tavukların bahçeye salınması da imkansızdır. Yağmur suyunu biriktirmek için çatının kullanılması örneği de başka bir permakültür prensibidir. Gerçekte enerjiyi üretmek mümkün değildir, sadece enerjiyi bir biçimden başka bir biçime çevirebiliriz. Sınırsız olan güneş enerjisini başka kullanım alanlarına çevirmek tamamen kazançtır. Oysa ki fosil yakıt kullanımı sadece zarar ve kaybetmedir. Güneşin sayesinde yağmur, rüzgar ve tüm canlıların enerjileri var. Serayı ısıtmak için elektirik veya gazyağı kullanmak yerine tavukların kendi vücut ısılarının kullanılmasıyla biyolojik bir kaynak değerlendirilir. Bir ihtiyaç biyolojik kaynak kullanılarak karşlandığında, fosil yakıtlara veya madenlerden çıkarılan minerallere gerek kalmaz. Burda en büyük kazanç tüm enerjinin güneşten gelmesidir. Petrol, kömür ve diğer hammaddelerin hisse senet değerlerinin değişmesinden etkilenmeden, güneş enerjisini hem biz hem de bizden sonraki nesiller sonsuza kadar kullanırız.
BÖLGESEL DENGE
Permakültür büyük ölçüde planlamayı kapsar. Uygun ilişkileri ortaya çıkarabilmek için her şeyin doğru yerde olması önemlidir. Kümes tarlanın veya meyva bahçesinin yanındaysa, işbirliğinin sağlanması için kapıyı açmamız yeterlidir. Kümes ve sera yanyanaysa ısı ve gaz değişimi sağlanır. Günümüzde ekili alanların veya bahçelerin düzenlenmesinde, nasıl işleyeceğinden çok göz zevkine önem veriliyor. Permakültür prensipleriyle yapılan bir düzenlemede başlıca hedef mümkün olan üretimi sağlamak, kendi koşullarıyla yaşaması ve sürdürülebilir olmasıdır. Bu ekosisteme benzeyen tasarım göz zevkine de hitap eder. Serbest dolaşan tavuklar için büyük bir sistemi düşünün; nasıl kokar? Nasıl görünür ve duyulur? Bir fabrikayla, süs bahçesini karşılaştırmak gibi değil mi? Aslında bir süs bahçesi kurmakla, serbest dolaşan tavuklar için tavuk bahçesi kurmak aynı benzerliktedir. İkisi de planlanırken; yanyana birlikte iyi gelişen bitkiler seçilir, bitkilerin yeterli ışık ve su almaları, çiçek açıp meyva vermeleri için toprağın ve iklimin uygun olması önemlidir. Hatta ikisinde de aynı bitkiler seçilebilir, süs bahçesinde süslü görünüşü için seçilen bir bitki, tavuk bahçesinde de tohumu için seçilir. Permakültür ilkelerine göre planlanan bir alan aynı zamanda etiktir. Kafes içindeki tavukların hayat şartlarını iyileştirmek imkansızdır. Permakültür sisteminde ise hayvan dostu olmak kolaydır çünkü çıkış noktası hayvanların serbest yem aramalarına ve hayvanların doğal davranışlarını bir hediye olarak görmeye dayanır. Hayvan haklarını savunmada pemakültür tekel değildir ama hayvan hakları temel öğelerindendir ve hayvanlara sadece acımayla yaklaşmak sınırlayıcıdır.
ŞEHİR
Şehirlerde tarım yapılması inandırıcı gelmiyor ama enerjinin şimdikinden de fazla pahalı olacağı zamanlar şehirde yaşamın devamı, bunu yapmamıza bağlı. Şehirlere sadece yiyecek transportu için çok büyük miktarlarda enerji harcanıyor. Yaşadığımız yerde mümkün olduğunca kendi yiyeceğimizi üretmek zorundayız. Parklar bu gelişme için uygun yerler. Parklardaki ağaçların yanı sıra, meyva ve kuru yemiş veren ağaçlar dikilebilir ve parklar dinlenme alanlarımız olduğu gibi yiyecek elde ettiğimiz yerler de olur. Belediyelerden kiralanan toprak parçalarında sebze yetiştirme de bir başka örnek şehir hayatında kendi geçimini sağlamak için. Şehirlere üç boyutlu baktığımızda daha fazla tarım olanakları olduğunu görürüz. Binaların duvarlarına meyva veren sarmaşık türü bitkiler ve meyva ağaçları dikilmesi, balkonlar ve düz çatılar tarımın çeşitli düzeydeki şehir versiyonudur.
Güneydeki duvarlar birçok meyva ağacı için idealdir, özellikle de şeftali gibi hassas olanlar için. Hatta cüce boyutlarda olan ağaçlar saksıda yetiştirilebilir. Bazı erik çeşitleri kuzey duvarına yakın yetişebilir. Bunlar yaban çileği, yaban üzümü gibi bitkilerle karıştırılarak gölge alanlardan fayda artırılabilir. Gölge olan alanlar, duvarları beyaza boyama veya ayna yerleştirmeyle aydınlanma artırılabilinir. Alışkın olduğumuz tüm sebze ve meyvaları şehirde yetiştirebiliriz. Eğer enerji kaynaklarını oldukları yerde iyi değerlendirirsek, bazı egzotik çeşitleri bile yetiştirebiliriz. Toplam ihtiyacımızın ne kadarını şehirde yetiştirebileceğimizi tam bilmiyoruz ama bir çoklarının düşündüğünün tersine daha çok ürün elde edileceği kesin. Apartmanda oturanlar küçük balkonlarında veya apartmanın arka bahçesinde yiyeceklerinin bir kısmını yetiştirebilirler. Tabii ki aile tüketiminin ancak küçük bir kısmını karşılar ama yetiştirdiklerinin hem ekonomik hem de kalite olarak bir değeri vardır.
Yeni toplanan sebzelerle günlerce önceden toplanıp satılan sebzeler arasındaki kalite farkı çok büyüktür. Bundan dolayı yakın çevrede yetiştirilenler, miktarlarından çok besin değerleriyle önemlidir. Bu özellikle de salata yapılan yeşil sebzeler için geçerli. Çok küçük alanlarda yetiştirilen marul çeşitleri var, örneğin “Salad Bowl” bir seferde tüm marul sökülüp çıkarılmaz, yaprakları toplanır. Başka marul çeşitleri tercih edildiğinde de saksılarda yetiştirebilen cüce türler seçilir. Yapraklı sebzelerin çoğunluğu kesme-biçme yöntemiyle yetiştirilebilir: tohumlar ekilip bitki büyümeye başladıktan sonra, büyüyen dallar dibinden kesilir ve yeniden büyümeye bırakılır. Bu işlem tekrarlanarak elde edilen yeşillik, olgunlaşıncaya kadar beklenip toplanan yeşillikten daha fazla olur. Tohumların çimlendirilmesi evde yapılan tarıma başka bir örnektir, fasulyenin tüm çeşitleri, bezelye, mercimek, ay çekirdeği, alfa alfa, buğday gibi çeşitli tahıllar çimlendirme için uygundur.
Çimlendirilen tohum filize dönüştüğünde, besin içeriğinin sindirimi daha kolaylaşır, böylece aldığımız besin miktarı artar ve ayrıca filizlerin tazeliği ve vitamin miktarı da kuru gıdalardan daha yararlıdır. Sarmısak gibi bitkiler ekim alanları küçük de olsa ekonomik yarar sağlar. Kekik ve biberiye gibi güneş seven baharat bitkileri balkonun güneyinde yetiştirilir. Nane, limon kokulu melisa gibi gölge seven otlar da balkonun kuzey tarafında yetiştirilir. Baharat otlarının taze tüketilmeleri, iyileştirici özelliklerinden ve tatlarından daha fazla faydalanmamızı sağlar. Şehrin bazı bölgeleri hava kirliliğinden dolayı ekime elverişli olmayabilir. Permakültür içinde ağırlık noktası, bireylerin ve küçük grupların inisiyatiflerini kullanmaları olsa da bu tür bölgeler için siyasi kararlarla efektif sonuç alınır. Kurşunsuz benzinin fiyatı düşürülünce, birçok yerde kurşun seviyesi tehlikeli boyutun altına indi. Kurşun kirliliğinin sorun olmaya devam ettiği yerler, daha çok toprağa yakın kısımlar. Balkonlar ve sokağa yakın olmayan iç bahçelerde tarım yapmak uygun. Kurşun miktarını ölçmek için toprak ve yaprak analizi de kuşku duyulan yerler için yapılabilir.
Bitkilerde iyi olan bir şey de zehirli maddeleri almada sınır koyma yetenekleri. Bundan dolayı şehirde yetişen sebzeleri yemek, şehir havasını solumaktan daha tehlikeli değil. Ama kirlilik topraktaki mikroorganizmaları öldürdüğü gibi toprağın verimini de düşürür.
YAŞAYAN EV
Evin kendi içinde bir enerji sistemi vardır ve permakültürde kurduğumuz sistem fosil yakıtların yutulması yerine, güneş enerjisini depolamaktır. Bu da genellikle pasif güneş ısısı sistemiyle olur. Teknik araçlara gerek kalmadan evin ısı ihtiyacını direk güneşten alabilmesi, evin yapımı ve biçimiyle olanaklıdır. Evin pasif güneş enerjisini alacak şekilde yapımı oldukça kolay. Geleneksel ev yapımından %5 daha pahalı ama düşük ısınma masrafıyla, beş yıl içinde fazla olan masrafını geri öder. Var olan bir evi pasif güneş enerjisi alacak şekilde tadilat yapmak zordur ama yine de birçok şey yapılabilir. Hava akımı olan yerleri kapatmak, basit ve az çalışma gerektirmesine rağmen büyük ölçüde enerji tasarrufu sağlar. Bir diğer yöntem de evin dış duvarının yalıtımıdır. Güneş enerjisinden faydalanmanın bir yolu da evin güney tarafına camlı bir dış oda yapmak. Bu mümkün değilse, evin en çok güneş alan tarafına veya çatıya yapılabilir. Bu hem ekim yapacak bir yer sağlar hem de kümesle sera arsındaki enerji alışverişine benzer. Kışın dış odanın sıcaklığı eve çekilir, yazınsa dış odada yükselen sıcaklık evin kuzey duvarının serin havasını çekerek evin soğumasını sağlar. Camlı dış odada tarım yapılarak, evin fazla ısısı yiyeceğe dönüştürülür.
Binaların enerjinin verimli kullanımında, bitkiler de kullanılır. Binanın kuzey duvarında yetişebilen sarmaşıklar, kışın evin ısı ihtiyacını azaltır. Sarmaşık küçük hayvanları da korur, duvar tuğladan yapılmışsa dökülüp bozulmasına engel olur. Binalarda canlı bitkilerin kullanılmasına “biotektur” adı veriliyor, yenilenemeyen malzeme yerine biyolojik malzeme kullanmanın başka bir şekli de bu yöntem. Piyasadaki malzemeler kullanıldığında nereden geldiğini bilmeli ve seçtiğimiz malzemede doğayı ve insanı düşünmeliyiz. Fazla enerji kullanılan alüminyum gibi malzemeler, işçilerde kansere yol açan bir kısım mineral yün, titanium dioksitli boyalar (tehlikeli olmasalar da üretimleri çevre kirliliğine yol açar) kaçınmalıyız. Hepsinin alternatifini bulabiliriz. Örneğin yün ve mantar gibi doğal yalıtım malzemesini çürüme, yangın veya farelere karşı boraksla koruyabiliriz.
Su şebekesinde olduğu gibi kanalizasyon sistemi de şehirlerde büyük problem. Var olan kaynaklar iyi kullanıldığında problemi azaltmak için birçok şey yapılabilir. Kanalizasyon borularında, yağmur suyu, lavobolardan ve küvetlerden gelen gri su, tuvaletlerden gelen siyah su karışmakta. Musluktan akan sudan daha temiz olan yağmur suyu, içme suyu olarak kullanılabilir. Gri su ise tuvalet sifonunda, bitkilerin sulanmasında ve besin katkısı olarak kullanılabilir. Üçünü ayırma yoluyla ve her birini uygun olan alanlarda kullanmakla, şehirdeki su kullanımı azaltılır. Bunun için yapılacak tesisat işinin masrafı, var olan sistemin masrafının yarısıdır. Kırsal alanda yağmur suyu tüm ihtiyaçları karşılar. İngiltere’den çok daha fazla kurak iklime sahip Avusturalya’da birçok çiftlik yağmur suyunu değerlendiriyor.
Tuvalet suyunun temizlenmesi için birçok saz yataklarından geçmesi gerekir. Saz ve diğer su bitkilerinin; organik atıkları, hastalık yapan organizmaları ve hatta ağır metaller gibi kimyasal atıkları yok etme kapasiteleri vardır. Saz yatakları hem evlerden hem de endüstriden gelen atıklar için kullanılmakta. Var olan sistemde kullanılan su arıtma tesislerine göre daha az yer kaplar ve hatta plastik depolar da kurulabilir. Kanalizasyon atıklarını sorun olarak görme yerine yaralanılacak bir olanak olarak görmeliyiz. Birçok değerli organik madde ve bitki besin olacak maddelerle doludur. Kurtulmamız gereken birşey olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, suni gübre üretmek için fosil yakıtlara olan bağımlılığımız sürer. Denizleri kirletmeye de devam ederiz.
Kompost tuvaletleri geliştirmek daha güvenli duruma getirmek için çok ilerleme sağlandı, saz yataklarıyla da birleştirilince tam bir kanalizasyon sistemi elde edilir. Kağıt, cam, metal gibi malzemelerin geri dönüşüm için ayrıştılıp toplanması, şehirlerde nüfus bir alanda toplandığı için, kırsal kesimden daha kolay. Bu daha az enerji harcanması demek. Fakat geri dönüşüm üçüncü elde yapılmalı, ilk elde yapılacak olan, tüketimi azaltmak olmalı. İkinci elde yapılacak olan geri kullanım olmalı örneğin; tekrar kullanılabilen şişeler, fazla enerji harcanmasını gerektiren camın toplanıp eritilmesinden daha az enerji gerektirir ve daha fazla iş olanağı yaratır. Bu alanda da politik yaptırımların önemi var. Örneğin USA Oregon da içecekler sadece tekrar kullanılan şişelerde depozito karşılığı satılmakta. Benzeri bir kanun Avrupa’da da uygulanmalı. Şimdilik şehir elektiriği fosil yakıtlardan sağlanmak zorunda ama elektirik kullanımı daha efektif olabilir. Elektirik santrallerinde fosil yakıtlardan elde edilen elektirikten başka, oluşan fazlalık ısıdan yararlanılabilir. Elektirik santralinin yakın olduğu yerleşim bölgelerinde, fazladan oluşan ısı, merkezi ısıtma sistemi olarak kullanılabilir. Bunun gerçekleşmesi ancak yerleşim yeriyle, elektirik santrali arasındaki mesafe az olursa mümkün.
En iyi enerji kaynağı tasarruf edilen enerjidir, tüketimi azaltan tüm yöntemler örneğin; düşük enerji lambalarının kullanımı ve az enerji kullanan elektirikli aletlerin kullanımı, ekonomik olduğu gibi elektirik üretimiyle oluşan kirliliği de azaltır. Yukarıda bahsedilen fikirlerin hepsi sürdürülebilir bir yaşam yaratmada oldukca yeterli ama belediyelerin ve enerji şirketlerinin ilgisizlikleri karşısında, bireylerin ve ailelerin yaptıklarından daha fazlası gerekiyor. Bunun çözümü, yerel alanlarında insanların kendi örgütlenmelerini kurmaları. Bu da Avrupa’nın değişik yerlerinde, tüm dünyada başladı bile.
BAHÇE
BAHÇE PLANLAMASI
Permakültür için şehirler kuşkusuz bir meydan okuma. Banliyölerin ve kırsal kesimin şartları daha iyi çünkü şehirde olanaklı olanlar, buralarda da geçerli artı bahçelerin verdiği büyük imkanlar var. Bahçe planlaması yapılırken permakültürün en değerli prensibi belki de bahçeninin kuşaklara (bölümlere) bölünmesi. İnsani aktivitelerin en fazla olduğu yerlerde, en çok iş gerektiren bölümlerin yerleştirilmesi esas alınır. ?En iyi gübre bahçıvanın gölgesidir? sözüne rağmen, genellikle evlerin yakınına çiçekler dikilir, sebze bahçesi ise evin en uzak ve görünmeyen yerine yapılır. Her gün görülecek yerde olan sebzeler daha iyi gelişir. İhtiyaçları zamanında farkedilir, solmadan sulanırlar, yabani otlar daha sık temizlenir. Ayrıca göz önünde olan sebzeler daha çok yenir. Sebze bahçesinde toplanmayıp çürüyen sebzeleri görmek üzüntü verir.
Bazen günlece sebze bahcesine kimsenin bakmadığı zamanlar vardır, olgunlaşmış ve toplanma zamanı gelmiş sebzeler görülmez. Bazen de bilinmesine rağmen yağmur yağdı, çocuklar ağlıyor, yemek pişirilecek bahaneleriyle insanlar evden uzak sebze bahçesine gidemezler. Kapıdan bir dışarı çıkılsa her şey çok kolaylaşacaktır. Mutfak penceresinden görülen sebze bahçesinden alınan ürün fazladır. Bu yüzden sebzelerin evin yakınında yetiştirilmesi daha fazla verim için gereklidir. Sadece seçim yapmak gerekiyor; aynı çalışmaya daha fazla yiyecek veya aynı miktarda yiyecek için daha az çalışma.
Kuşaklara bölme böyle basit ve etkili işler. Bahçenin görünüşünün önemli olmadığı anlamına gelmez bu yöntem. Birçok sebze kırmızı mangold, kıvırcık marul, birçok baharat otu dekoratiftir. Aynısefa çiçeği ve tere çiçeği gibi birçok çiçek yenilebilir. Sebzeler ve çiçekler bir arada daha iyi yetişirler ayrıca olanaklar ölçüsünde fazla çeşitlilik iyidir. Bazı sebze ve çiçekleri birlikte yetiştirme çok elverişlidir. Örneğin kadife çiçeği (tagates) domateslere zarar veren nematod ve yaydığı kimyasallarla bazı yabani otları (convolvulus arvensis, aegopodium podagraria) saf dışı eder. Yararlı bir bahçe yaratırken, bitki seçimini kadar, bahçeye verilen biçimde önemlidir. Le potager, fransız mutfak bahçesinin özelliği, sebzelerin aranjmanı mideye olduğu kadar göze de hitap eder. Sebze ve çiçeklerin birlikte iyi düzenlendiği bir tarh, çiçek tarhı gibi güzel ve sebze karığı kadar yiyecek verir. Çok çeşitli yıllık ürün aynı yerde yetiştirildiğinden, hasat ikiye katlanır. Kuşaklara ayırmadan başka bahçe kesimlere (sektör) de ayrılır. Burda amaç bitkilerin yerlerinin, dış şartlar dikkate alınarak seçilmesidir.
Bunlardan bir kısmı iklime bağlı etkenlerdir; güneş, rüzgar, ayaz gibi. Diğerleri de insanlara bağlı etkenlerdir; güzel bir görünüş veya komşuların hoşlanıp hoşlanmaması gibi. İklim etkenleri bahçede mikroiklim yaratır. Güneş ışığı, rüzgar, nem, sıcaklık durumu değerlendirilerek yer seçimi yapılmalıdır. Bahçenin farklı yerlerine erişen ışık durumu, hangi bitkilerin nerede daha iyi gelişeceğiyle ilgili önemli bir faktördür. Güneş, bahçenin değişik kesimlerindeki sıcaklık derecesini farklı etkiler. Duvar gibi yapılarında sıcaklığı depolama özellikleri vardır. Güneye bakan bir duvar hassas bitkiler için uygun bir mikroiklim yaratır. Açıkta olan bahçeler ve villa bölgelerinde villalar arsında oluşan rüzgar tüneli, rüzgarın etkili olduğu yerlerdir. Bu tür yerlere, doğru bitkilerin seçimi ve bahçeye verilen biçim önemlidir. Rüzgara dayanıklı meyva veren küçük ağaç ve çalılar, kuru kabuklu meyva ağaçları, frenk üzümü çalısı gibi bitkiler bir çok kullanım alanları içinde, çok iyi bir rüzgar korunağıdırlar.
Ağaç dikmeden veya değiştirmesi sonradan zor olan bir şeyi yapmadan, bir yıl bahçe gözlenip tanınmalıdır. Değişik mevsimlerde nereler aydınlık ve gölge, neresi rüzgarlı, neresi rüzgar almıyor. Baharda nerede kırağı oluyor? Genelde ağaç ömrü insanınkinden uzundur. Ağaç dikmede acele edip sonradan pişmanlık duymaktansa, bir yıl gözlemleyip, değerlendirme yaptıktan sonra en uygun yere dikim yapılmalıdır. Bahçeciliğe yeni başlayan biri, önce küçük bir bölümden başlamalı. Bakamayacağı kadar büyük alanda tarım yapmaya kalkmak çok sinir bozar ve yıpratır. Bahçe işi bir görev gibi hissedilir ve hiçbir şey istendiği gibi olmaz. Gerektiği kadar ilgi gösterilen küçük bir alan, büyük bir alanın veremediğini verir. Alanın ne küçüklükte olacağı bir çok faktöre bağlıdır; insanın zamanı, ne yetiştirmek istediği vb. Ama üç metre yerde yapılan üç yoğun ekim, mutfağa yeterli ürünü verir. Ekim yapılmayan alan yeşil gübre için, örneğin yonca (medicago sativa) değerlendirilir. Yabani otların yayılmasını kontrol altına aldığı gibi toprağın verimini artırır. İlk ekim denemesinden sonra da bahçede ekilecek yerlerin toprağı iyileştirilmiş olur.
TEMBELLER İÇİN BAHÇE
Yenilebilir bir sürü çok yıllık bitki bahçede yetiştirmeye uygundur. Meyva ve kabuklu yemiş verenlerin dışında çok yıllık sebzelerde var; enginar, kuş konmaz, perennial broccoli, çeşitli soğanlar, hindiba çeşitleri bunlardan sadece bazıları. Genelde baharat olarak kullanılan bitkiler de sebze ve özellikle de salata olarak kullanılabilir. Bunlardan bir kaçı; oğul otu (melissa officinalis) rezene ve değişik türde nane çeşitleri. Çok yıllık bitkilerin çoğu yerlidir. Bahçede yabani bitkilerin yetiştirilmesinin olumlu yanı orada yetişmek istemeleridir. Binlerce yıllık evrimleri onları yerel koşullara uygun hale getirmiştir. Ekimini yaptığımız birçok bitki dünyanın başka yerlerinden gelmiştir, yaşamaları için çok özen gerekir ve aslında onlara yabancı bir ortamda ürün verirler. Yerli bitkilerin ekimini yapmak doğayla birlikte çalışmaktır, aksi doğaya karşı çalışmadır. Bitkileri bizim istediklerimizi vermeye zorlamak yerine bize verdiklerinin kıymetini bilmeliyiz. Bu çatışma yerine işbirliğini seçmektir. Böylece hem yerli ekoloji koruruz hem de kendi yaşamımızı kolaylaştırırız.
Yerli bitkilerin fazla emek harcanmadan “yabani ot gibi” büyümeye yatkınlıkları vardır. Bir çok böceğe ve mikro organizmaya sorun yaşamadan ev sahipliği yaparlar çünkü birbirleriyle uyum sağlamışlardır. Çok yıllık bitkilerin bir diğer olumlu özelliği de ilkbaharın başında yeşerirler. Kışı toprak altında kök veya yumru olarak geçirirler, bahar geldiğinde bir sürü yaprakla topraktan fışkırmaya hazırdırlar. Tam bu zamanda bir yıllık bitkiler ya henüz ekilmemiş tohum halinde ya da küçük saksılarda filiz halindedirler. Kışın çok yıllık bitkiler solduğu zaman, hasadı yapılan bir yıllık bitkiler vardır, örneğin yeşil lahana, brüksel lahanası, kök bitkiler ve kış lahanası. Çok yıllık bitkilerle bir yıllıkları birbirlerini tamamlayacak şekilde ekerek, tüm yıl boyunca ürün alırız.
Bir yıllık bitkiler söz konusu olduğunda, toprağın bellenmediği yöntem seçilir permakültürde. Henry Doubleday Research Assocition tüm ingiliz adalarındaki bahçelerinde, bellemeden sebze üretmeyi denemiştir. Alınan sonuç klasik yöntemdekiyle hemen hemen aynıdır, fakat sonuç yıldan yıla değişebilmektedir. Bu yöntem daha az çalışma gerektirir, toprağın belle ters yüz edilmesi yerine, toprak dirgenle gevşetilir. Ekilecek patateslerin üzeri saman gibi bir malzemeyle örtülerek, patates bile bu yöntemle ekilebilir. Belleme yapılmayan toprakta bazı bir yıllık bitkiler yardımsız kendi kendilerine ekimlerini yaparlar. Kendi kendine çoğalabilen bitkilere örnek; maydanoz, ıspanak ve pazı. Ayrıca yabani yenilebilir bitkiler de kullanılabilinir.
Belleme yapılmadan ekim yapılan bir bahçede, ekim yapılan karıklara basmamak önemlidir. Genellikle kullanılan bir yöntem, aralarında dar yollar bulunan yükseltilmiş karıklardır. Karıkların genişliği her tarafından ulaşılacak kadar olmalıdır, böylece ayak basmadan sebzelere ulaşılır. Bu yöntemle 120 cm genişliğinde karıklar ve 50 cm genişliğinde yollar yapılarak çok iyi işleyen bir sistem oluşturulur ama alanın nerdeyse üçte biri dar yollara ayrılır. Bu oranlar anahtar deliği şeklinde karıklar yapma yoluyla iyileştirilebilir. Ortadaki bir noktadan veya ana yoldan içeri doğru küçük anahtar deliği şeklinde yollar düzenlenebilir. Anahtar deliği şekli verilmiş karıkların ortasında veya ana girişte durulduğunda sebzelere sorunsuz yetişilebilinir. Burada en çok bakım gerektiren ve uzun süre hasadı yapılan yapraklı bitkiler ekilir. Biraz ilerisine ve yine ulaşılabilen yere daha az bakım gerekenler ekilir. En uzağa da sadece ekilip, hasat zamanı toplananlar ekilir. En uzaktaki bölüme yetişmek zor olsa da kuru havalarda üzerine basılmasında sakınca yoktur. Bazı yerlere konulan taşların üzerine basılarak hava durumu ne olursa olsun her tarafa erişilebilir. Anahtar deliği şeklindeki karıklar pratik olmalarının yanısıra görünüşleri düz karıklardan daha güzeldir. Bundan dolayı süs ve yiyecek bitkilerin birlikte ekildiği tarım şekline elverişlidir.
Yabani otların gelişmesini önlemek, nemi korumak, toprağı yağmur ve güneşten korumak için toprak üstüne yayılan malzeme herşey olabilir. Örtülen malzeme çürürken aynı zamanda toprağı zenginleştirir. Her tür toprak örtme yöntemi permakültüre uygundur. Doğal durumda olduğu gibi toprak kendi haline bırakılır ve daha az iş gücü harcanır. Yeni arazi açmak içinde belleme yerine toprak örtme yöntemi kullanılabilir. Böylece var olan otlara ışık gelmesi engellenerek yok edilirler. Bu amaç için siyah plastik torba kullanımı iyi sonuç verir. Tabi ki yeni torba almak yerine kullanılmış olanlar tercih edilmeli. Karton, eski halı ve kilimler de kullanılabilinir. Topraktaki yabani otların yok olması bir ekim sezonudur ama hemen ekim yapılmak isteniyorsa ve otlar çok kuvvetli değilse örtülen malzemenin arasından da ekim yapılır. Tabii ki toprağın üzerini kaplama yönteminde tüm yabani otlar yok edilemez ama miktarları kontrol edilebilecek bir seviyeye düşer. Aslında biraz yabani ot çeşitliliğini artırır ve bahçenin ekosistemi için iyidir. Kara hindiba gibi yabani otların kökleri çok derindedir ve mineralleri çeker, köküne dokunmayıp sadece yapraklarının koparılıp, toprak örtmede kullanıldığında hem toprağa besin verilir hem de kökü “besin pompası” olmaya devam eder. Ayrıca bu yabani ot yenilebilir otlardan. Sarmaşık türü yabani otlar toprağın üzerine kapattığımız malzemenin arasından da büyür ama örtü malzemesi kaldırıldığında, kökleri zayıfladığı için kazmaya gerek kalmadan, kolayca çekilip çıkarılırlar. Yerleşmiş bir bahçede fidelerin arası organik olan her şeyle biçilmiş çimen, yaprak, şeritler halinde kesilmiş kağıt gibi örtülür. Böylece yabani ot temizleme yapılmadığı gibi toprağın nemi korunduğu için, sulama da %40 kadar azalır.
ORMAN BAHÇESİ
Robert Hart tarafından tanıtılan “orman bahçesi” [forest garden] permakültür içinde en çok uygulanan yöntemdir. Doğal ormandaki değişik katmanlar gibi bir bahçe düzenlenir: meyva ağaçlarından oluşan bir tavan, bir katman daha alçak boyutta ağaçlar, bir katman kabuklu yemiş ağaç veya çalıları, küçük yemiş türü meyva veren çalılar, bir katman çok yıllık bitkiler, yumrusu, yaprağı ve meyvası yenen sebzeler, tırmanan sarmaşık (asma) türü bitkiler. Bu bahçedekilerin hepsinin birden verdiği, hepsinin ayrı ayrı vereceklerinden fazladır. Bunun da bir nedeni, çeşitlilik verimlidir ve bitkiler daha sağlıklı olur. Diğer nedeni ise orman benzeri bahçe, imkanlardan fazlasıyla yararlanır. Değişik katmanlar aynı zamanda yeşermediği için güneş ışığından en iyi şekilde yararlanılır.
İlk baharla birlikte önce baharat yerine kullanılan otlar, sonra çalılar, son olarak da ağaçlar yeşerir. Her mevsimde olgun olan bir çeşit vardır ve güneş enerjisinden fazlasıyla yararlanılır. Tüm düzeylerde topraktan da fazlasıyla yararlanılır çünkü değişik bitkilerin kökleri de değişik uzunluktadır ve farklı derinliklerden farklı besinleri alırlar. Böylece toprağın üzerindeki çeşitlilik toprağın altına da yansır. Bazı bitkilerin özellikleri de topraktan besin almak konusundaki üstünlükleridir. Yemediğimiz kesimler tekrar toprakla karışınca, diğer bitkiler de bu besinlerden yararlanır. Seçilen bitkiler birbirlerine uygun olmalı. Tavanı oluşturan ağaçlar az gölge verenlerden seçilmeli, örneğin gölgesinden dolayı kestane, orman benzeri bahçeye uymaz. Bu kestane permakültüre uymaz anlamına gelmiyor sadece orman benzeri bahçede gölgesinden dolayı uygun değildir.
Çalı türü bitkilere gelince gölgede de gelişirler çünkü çoğunluğu orman ortamına alışıktır. Fındık ve kuş üzümü ormanda da yabani yetişmektedir. Ormana benzetilen bahçede yetiştirilenler aşılanmış olduğundan, yabani olanlara göre daha iyi ürün verirler ama yaratılış özellikleri gölgede de gelişme özelliklerini korurlar. Maydanoz direkt güneş alan yerde değil, gölgede iyi gelişir. Bazı maydanozgiller ailesinden bitkiler, kurtcuklar ve yaprak biti gibi zararlı böcekleri yiyen sinekleri kendilerine çekerler. Seçilen sebzeler genellikle çokyıllık ve dökülen tohumlarından yeniden yeşeren bitkilerdir çünkü toprak kazılmaz. Toprağın üzeri organik malzemeyle örtülür. Yabani otlar ve nane gibi yayılma özelliği gösteren bitkiler makasla kesilir veya yağmurdan sonra toprak yumuşayınca elle çekilir. Ürünleri toplama dışında fazla yapılacak iş olmaz. Robert Hart?ın orman benzeri bahçesinde tüm mevsimlerde meyva toplanır, mayısta frenk üzümüyle başlanır ve ertesi yıl kış elmaları depolanır. İlk baharda ve yazın yeşil yapraklı sebzeler sınırlıdır, bunu da geleneksel sebze ekimiyle telafi eder. Ayrıca bir de güneş seven kekik gibi çokyıllık bitkiler için ayrı bir yer düzenlemiştir.
İdeal bir permakültür bahçesinin reçetesi yok. Her bahçenin biçimi toprağına ve sahibinin isteğine göre biçimlenir. Herkes kendinin ve ailesinin isteklerini, ihtiyaçlarını göz önüne alarak, permakültürün sunduğu çözümlerden istediğini seçer.
Çok güzel ve mantıklı bir çalışma olmuş. Tebrik ederim