Bu yazı 31 Mart 2018 tarihinde Yeşil Gazete‘de yayımlanmıştır.
Toprak deyince çoğumuzun aklına cansız, durağan ve bitkiler ve hayvanların yaşaması için var olan inorganik bir tabaka gelir. Bunun eksik bir tanım olduğunu artık biliyoruz; toprak, içinde karmaşık ilişkiler ağını barındıran, canlı bir ekosistem. Ayaklarımızın altındaki bu “dünyanın” farkına varıp onu derinlemesine keşfetmek; gezegen üstündeki – varsa – geleceğimize kılavuzluk edebilir.
Çerçevesini çizeceğim bilgilere erişim yaklaşık 150 yıllık bir çalışmayla sağlandı. Gözle, hatta çoğu mikroskopla dahi göremeyeceğimiz bu dünyanın keşfi, 1885’te Albert Bernhard Frank’ın yazdığı bir makaleyle başlıyor. Bilgilerimizin bugünkü haline gelmesini sağlayan en önemli teknolojik gelişmeler arasında ışık ve elektron mikroskopları var. Böylesi mikroskoplarla artık toprağın içindeki mikrobiyolojik canlıların birbirleriyle ve bitkilerle (ve hatta karasal memelilerle) kurdukları ilişkileri anlayabiliyor; 1990’lar itibariyle yapılan çalışmalar sayesinde de bu bilgileri bitkisel üretim alanlarımızda kullanabiliyoruz.
Greening the desert videosu, dünyanın en kötü tarımsal senaryolarından birinde, Ürdün’de çölleşmiş bir arazide Geoff Lawton ve yerlilerin yaptığı permakültür uygulamalarını ve sonuçlarını anlatıyor. Permakültürün çevreyi ve yaşamlarımızı nasıl değiştirebileceğine dair güzel bir örnek görmek için videonun 5 dakikalık bölümünü aşağıda izleyebilirsiniz.