Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet Akademi Dergisi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.
Yazan: Iraz Candaş
Bir sistem en az, ömrü boyunca bakımı ve ömrünün sonunda yenilenmesi için gereken enerjiyi üretebiliyorsa sürdürülebilirdir. Bu tanımla değerlendirdiğimizde, sürdürülebilir olduğu iddia edilen güneş ve rüzgâr enerjisi sistemleri ve hatta insan tasarımı hiçbir teknolojinin öne sürdükleri şeyler olmadıklarını görebiliriz. Bir fotovoltaik panel ömrü boyunca bakımı için gereken enerjiyi üretebilse bile, ömrünün sonunda yeni bir panel üretecek enerjiyi üretmez. Dolayısıyla her zaman dışarıdan, kaynağı sınırlı yani kullanıldıkça azalan bir enerji girdisine ihtiyaç duyar.
Doğaya baktığımızda yapısal ve işlevsel ağ yapıları sayesinde gerçek anlamıyla sürdürülebilirliği sağlamış sistemlerin mevcut olduğunu görebiliriz. Permakültür de bu sistemlerin çalışma ilke ve etiklerini gözlemleyip bunları davranış yönergeleri halinde ifade ederek, artık sezgisel bilgi edinme yöntemlerini kaybetmiş “medeni” insana, ait olduğu yeri hatırlatıyor. Bu süreçte permakültür, kara canlıları olmamızdan yola çıkarak en büyük hocamızın ormanlar olduğunu söylüyor.
Permakültür, 70li yıllarda Bill Mollison ve David Holmgren tarafından geliştirilmiş bir tasarım sistemidir. Tazmanyalı Bill Mollison’un ilk gençlik yıllarından itibaren vatan topraklarında gözlemlediği ekolojik çöküş üzerine kolları sıvamasıyla başlayan süreç, bugün geldiği noktada binlerce Permakültür Tasarım Sertifikası* sahibinin, gezegenin birbirinden farklı bölgelerinde, farklı ölçeklerde ve bağlamlarda sayısız uygulama örneğiyle daha iyi bir dünya için çalışarak permakültürün içeriğini ve sınırlarını genişletmesiyle devam ediyor.
Küresel sıcaklık derecelerinin gelecek yüz yıl boyunca artacağının kesinleşmesiyle, hava durumu tahminleri önümüzdeki 200 yıl için sadece bela öngörüyor. En son IPCC raporuna göre karbon salımımız geri dönülemez bir noktaya yaklaşıyor. Endüstrileşmiş ulusların tümü bir gecede güneş enerjisine geçse bile, gezegenin gidişatını tersine çevirmek için artık çok geç.
Jeolojistler, insan türünün jeolojik tarihi tamir edilemez bir şekilde değiştirdiği bu yeni çağı Anthropocene (Antroposen) diye adlandırıyorlar. Yasa yapıcıların küresel ısınmayı nasıl “durdurucağımız”la ilgili kararlar verme lüksü yok artık. Onun yerine, iklim dengesizliğinin ortasında nasıl idare edeceğimizi çözmemiz lazım.
Önümüzdeki karanlık gelecekle birlikte, yeni varoluşsal sorular ortaya çıkıyor. Şu anki nesiller, gelecektekilere ne borçlu? Sadece insanları etkileyen şeylere mi değer vermeliyiz? Doğanın, kültürün kendi içinde bir değeri var mı? Bugüne kadarki sıcaklık yükselişinin müsebbibi Batılı ekonomiler olduğuna göre, gelecekte bunu durdurmak için üstlenilecek yükün çoğunu onlar mı sırtlanmalı?
Birkaç yıldır, fazla parayla ne yapılabileceği ve yatırıma nasıl yaklaşmak gerektiğiyle ilgili fikirlerimi geliştiriyorum. Son aylarda ne kadar çok kişinin, her an yeni bir büyük çaplı piyasa düzenleme müdahalesi beklediklerini söylediğine de inanamıyorum. Bunun üzerine biraz kafa yorup isabetli bir orman benzetmesinin de yardımıyla iyi bir yatırım stratejisine rehberlik edeceğine inandığım birkaç temel ilke geliştirmeyi başardım.
“Paramı nasıl ve nereye yatırmalıyım?” bana sıkça yöneltilen bir soru. Bu sorunun altında da genellikle bir korku yatıyor. Bu korkunun öznesi çoğu zaman yatağın altında saklanan bir canavardır. Bu canavar birçok şey olabilir: Yaklaşan ekonomik çöküş genellikle en büyük canavardır; ama aslında olduğundan daha büyük göründüğünü söyleyebilirim çünkü gıda sisteminin çöküşü, petrol tepe noktası, iklim değişikliği ve benzeri pek çok canavarın omuzlarının üzerinde durmaktadır. Aslında yatağın altında bir canavar sürüsü vardır.
(daha&helliip;)
Ufuk Özdağ, Hacettepe Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesidir. Hacettepe Üniversitei Yayınları‘ndan çıkan Bir Kum Yöresi Almanağı kitabını Türkçe’ye kazandıran Özdağ’ın Açık Radyo’da konuk olduğu programa buradan ulaşabilirsiniz; rop_UfukOzdag
Toprak Topluluğunun Sade Bir Üyesi ve Vatandaşı Olmak
Toprağın bir topluluk oluşu ekolojinin temel kavramıdır, ama toprağın sevilmesi ve sayılması etiğin bir uzantısıdır.
Aldo Leopold
Aldo Leopold (1887-1948), hiç kuşku yok ki, 20. yüzyılda çevre etiği ve felsefesi alanlarında en etkili düşünürlerden biridir. Doğal alanların korunmasına ve doğadaki tüm türlerin koruma altına alınmasına yönelik önemli çalışmaları olmuştur. Bu çalışmaları, yazdığı üç kitap ve yüzlerce makaleyle okurlarına ulaştırmıştır.1 Doğa üzerine ve yabanıl hayatın içsel değeri üzerine lirik yazıları Amerikalılar üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Aynı zamanda bir bilim insanı olan Leopold, doğa yazınını ekoloji bilimi ve etikle birleştiren ilk filozoftur. Yale Üniversitesi’nde ormancılık eğitimi alan Leopold, yabanıl yaşam yönetiminin [wildlife management] bir meslek dalı olarak kurulmasında baş rolü oynamış, Madison Wisconsin Üniversitesi’nde bu alanda Amerika’nın ilk profesörü olarak uzun yıllar görev yapmıştır.
1. Akdeniz Bölgesel Permakültür Buluşması’nda Mustafa Alper Ülgen, Bayramiç Yeniköy girişimini anlatıyor.
1. Akdeniz Bölgesel Permakültür Buluşması’nda Mustafa F. Bakır ve Saydam Beyazıt Marmariç’i anlatıyor.